PC Bilimi Latest Sorular

Anonim

İstiklal Marşı kısa özetini arıyorum

İstiklal Marşı’nın kısa özetine ihtiyacım var. Kısa ve düzgün bir özet bulamadım.

Leave an answer

Leave an answer


1 Answer

  1. İstiklal Marşımız Mehmet Âkif Ersoy tarafından yazılmış olup 12 Mart 1921’de Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından milli marşımız olarak kabul edilmiştir.

    İstiklal Marşı Anlamı ve Kısa Özeti:

    Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
    Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak
    O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
    O benimdir, o benim milletimindir ancak

    Şair, burada milletine seslenerek, ona, korkmamasını, sadece Türk milletinin daima parlayan yıldızı olan bayrağın, yurdumuzun üstünde son ocak tütünceye kadar dalgalanacağını söylemektedir.

     

    Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
    Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
    Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl!
    Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!

    Bu kıt’ada, şâir, gayet hiddetli bir şekilde, aynı zamanda da yalvararak, bayrağa sesleniyor Ey nazlı hilâl, Hakk’a tapan, istiklali İçin hiçbir milletin dökmediği kadar kanını dökmüş bulunan, bu “kahraman ırkıma” suratını asma, şiddetli davranma, bir kere-cik de olsa gül…’ demektedir.

     

    Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım
    Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
    Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım
    Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım

    Şâir, kendi şahsında milletine seslendiği bu kıf ada, kendisinin (yani milletinin) çok büyük boyutlarda kükremiş bîr sel olduğunu, tarihin hiçbir döneminde, kendisine zincir vurulamadığını, bunu düşünmenin bile çılgınlık olduğunu; çünkü dağlan yırtacak, enginlerden taşacak, önüne çekilecek her türlü bendi çiğneyerek aşacak derecede bir yapıya ve özelliğe sahip olduğunu vurguluyor.

     

    Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
    Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
    Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
    Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış canavar?

    Şair, yine kendisine ve milletine sesleniyor ve diyor ki: O garbın topu, tüfeği, teknolojisi, çelik zırhları, bütün uçsuz bucaksız gökleri varsın sarmış bulunsun Ve batı, böyle bir güce sahip olduğu için, köpek gibi havlayıp dursun Korkma ve sakın aldanma, o, tüm bu ihtişamina rağmen, tek dişi kalmış, ömrünün son günlerini yaşayan yaşlı bir canavardan başka bir şey değildir Ve o, benim iman dolu savunma gücüne sahip olan milletimle başa çıkamaz.

     

    Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın
    Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın
    Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
    Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın

    Şâir, milletine sesleniyor: Arkadaş, yurduma karşı yapılan bu alçakça, namussuzca, şerefsizce saldırıya karşı gövdeni siper et Sakın ha mücadeleden vazgeçme Hakk’ın sana vadettiği günler mutlaka gelecektir Belki yarın, belki yarından da yakın.

     

    Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı:
    Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı
    Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
    Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı

    Milletine seslenmeye devam ediyor Bak diyor, bu topraklar var ya, bu topraklar, hani her gün üzerine bastığın, sıradan bir toprak değildir Bu topraklar altında, binlerce şehit kefensiz olarak yatmaktadır Sen ki, bu şehitlerin evladı olarak, sana dünyaları dahi verseler, bu cennet vatanından asla vazgeçmeyeceğini de sakın unutma.

     

    Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
    Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
    Canı, cânânı, bütün varımı alsın da Hûda,
    Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda

    Yine milletine sesleniyor: Vatanım, her karış toprağından şehit kanı fışkıran cennet gibi bir ülkedir Allah, benim canımı, sevdiklerimi, neyim var neyim yoksa hepsini alsın razıyım Yeter ki beni bu cennet vatanımdan ayrı düşürmesin.

    Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli:
    Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli
    Bu ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli-
    Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli

    Mehmet Akif Ersoy, burada Allah’a sesleniyor Vatanımın camilerinde okunan ezanlar, bu milletin senin yolunda olduğunun en açık delilidir Ezanlar bunun şahididir Onun İçin, senin yolunda olan bir kulun olarak, Allah’ım, tüm ruhumla ve bedenimle senden şunu diliyorum: Bu mabetlere yabancı eli değmesin.

    O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım
    Her cerihamdan, ilâhi, boşanıp kanlı yaşım,
    Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;
    O zaman yükselerek arşa değer belki başım

    İşte o zaman, yani mabedimin göğsüne yabana eli değmediği zaman, şayet, ölmüşsem ve mezarımın başında bir taşım varsa, o taş sana şükranla, huzurla dolu olarak bin kere secde eder Bu secde etme esnasında, Allah’ım, her yaramdan kanlı yaşlar boşanır Ve yine o zaman cesedim, bir ruh gibi fışkırarak göğe çıkar ve belki de başım arşa değer.

    Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
    Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl
    Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
    Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
    Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!

    Bu son bölümde, şair artık söyleyeceğini söylemiş ve rahatlamıştır Bu rahatlığı, Allah’ına ve milletine olan inancından kaynaklanmaktadır Bu rahatlıkla, gayet emin bir şekilde, bayrağa seslenmekte ve dökülen bütün kanlarının helal olduğunu Türk Bayrağını ve Türk ırkını, sonsuza kadar, köleleştirmenin mümkün olamayacağını, çünkü ezelden beri hür yaşamış bayrağın ebediyette de hür olmayı zaten hak etmiş olduğunu ve yine Hakk’tan başka bir ilâhı olmayan Türk milletinin de bağımsızlığının en doğal hakkı olduğunu anlatmaktadır.

    Bu şiir Türk edebiyatının şaheser şiirlerinin başında gelmektedir. Genel anlamıyla istiklal marşımızda yok olmak üzere olan bir milletin yeniden ayaklanmasını anlatmaktadır.